İnternet her geçen gün hayatımız için daha da vazgeçilmez bir kavrama dönüşüyor. Cihazlara İnternet aracılığıyla olan bağlılık sürekli artarken, günlük hayatımıza entegre teknolojiler de bu bağlılığı kesintisiz hale getiriyor. Peki biz hayatımıza bu denli dahil olan, hatta kimi zaman bizi yönlendiren bu kavramı ne kadar anlıyoruz, ona ne kadar müdahale edebiliyoruz ve gelişmesine yönelik neler yapıyoruz?
İnternet, doğası gereği içerik ile beslenen bir oluşum. İçeriğin sürekliliği ve kalitesi İnternet’e olan bağlılığı ve geçirilen zamanın sürekliliğini sağlıyor. Bunu kavrayabilmek zor değil. Bir kitap düşünün. İçinde hiçbir şey yazmayan bir kitabı okur musunuz ya da sayfalarında zaman geçirir misiniz? İnternet de böyle, içerik varsa etkileşim var. İçerik yoksa, etkileşim yok.
İnternet’e sadece içerik odaklı bakmak elbette ki artık doğru değil. Değişen bilgi edinme anlayışı ve kullanıcı alışkanlıkları, Yeni Dünya dediğimiz kavramla bir araya gelerek bir paylaşım ekosistemi oluşturdu. Bu paylaşım ekosistemi artık İnternet’in en doğal ve en saygı duyulan davranışı olmaya başladı. Bilgi ve tecrübe paylaşımının artışı bu paylaşımlardan faydalanma ihtiyacını karşıladı ve bireylere “İnternet’ten aldığını İnternet’e geri verme” bilincini yarattı.
İnternet’i anlamak, onu “içerik, fayda ve paylaşım” üçgeninde değerlendirmekten geçiyor.
İnternet’e Müdahale Etmek Gerekir Mi?
İnternet’e müdahale etmekten kastım elbette onu devlet ya da bir servis sağlayıcı eliyle sınırlamak değil. İnsan yönetebildiği kavramlara olan bağlılığıyla kendini daha ölçülebilir şekilde geliştirebilir. Bugün evdeki kombiyi biz eve gelmeden çalıştıran, evin ışıklarını henüz bahçedeyken yaptığımız check-in sayesinde açabilen teknolojiyi yönetebilmek, onu kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda daha iyi yontabilmemizi sağlıyor.
Gün içinde yüzlerce kez kullandığım ve işimin bir parçası olan ve bütün dünyaya İnternet balonları göndermeye başlayan Google, günümün neredeyse 12-13 saatini cihazlarıyla birlikte geçirdiğim Apple ve sosyal çevremle olan etkileşimimi sağlayan Facebook gibi global şirketlerin hedefleri şu noktada kesişiyor: “İnsanlara fayda sağlamak”. İşte İnternet kullanıcıları olarak bizler de İnternet’i bu yönde kullanmalı, müdahalelerimizi bu doğrultuda yapmalıyız. Ürettiğimiz içerik ya da iş ve insana İnternet aracılığıyla entegre edilen sistemlerin nihai amacı daha iyi ve daha yaşanabilir bir dünya ve insanlara fayda sağlamak olmalı. Atılan bir tweetin bile insanları etkileyebileceği ve basit ya da kompleks kararlar almasına yardımcı olabileceğini unutmamalıyız.
İnternet’in kuralları yok. Ercüment Büyükşener’in dediği gibi, kuralları olmayan bir oyunun kazananı da olmayacak fakat unutmamak lazım ki her ne kadar kuralları olmasa da İnternet’in doğruları var ve bu doğruları yapanlar büyük saygınlık kazanacaklar. Saygınlıkla ilgili etkili bir yazıyı Batuhan Apaydın birkaç gün önce yazmıştı.
İnternet’in bir anlamı, doğruları ve bir etiği var. Bu kavramlar İnternet’in köküne yerleşti ve yıllarca da ayakta kalacak.
1 Yorum