Kısa Kısa – 26

Madem şu anda bana bakıyorsun, hayatımız birleşti o zaman. Ben kimin hayatına adım atarsam vardır elbet bir sebebi diye düşünürüm.Dünya, denilen kadar büyük değil ne de olsa.

Bu akşam bu güzel paragrafa rastladım güzel bir insanın blogunda. “Dünya” dedim, “Hâlâ güzel insanlarla dolu.”. Bu akşam ne kadar da güzel…

İstanbul’da yaşayanların hayatına farklı öncelikler ve mutluluk sebepleri girdi son yıllarda. Çok basit gelecek belki ama, korkunç bir gözlemimdir bu. İnsanlar metrobüste yer kapmak için birbirleriyle savaşıyorlar. Bu savaşı yapanlar için metrobüste oturmak müthiş bir nimet ve bu nimeti kimseyle paylaşmıyorlar. Yaşlı, sakat ya da hamile gördükleri zaman yer vermiyorlar. Çünkü onun için ettiği mücadele çok değerli.

Beni en çok kahreden cümlelerden birisidir: “Üzülmeni istemiyorum Berkan.”

Bazen en ufak bir çıtırtı bile beni çıldırtmaya yetiyor. Tahammülüm kalmıyor hiçbir sese. Kendi nefes alışım bile müthiş bir gürültüymüş gibi rahatsız oluyorum. Ne yapmalıyım?

İnsanlar birbirlerini tanırken yorulmamalılar. Daha tanırken bu kadar yorulmak yıpratmaz mı?

Susmayı çok sevmeme ve çok sık yapmama rağmen susan birisi karşısında nasıl bir davranış sergilemem gerektiğini bilmiyorum.

Sevmek dediğin eylem, programlama gibidir. 1 veya 0’dır. Seviyorsan seviyorsundur. Azı çoğu olmaz, olmamalı. Sevmiyorsan da sevmiyorsundur. Bu kadar net.

Ben hep mükemmel insan, mükemmel vatandaş, mükemmel arkadaş, mükemmel sevgili olmak istedim. Ama ne dünya, ne devlet ne arkadaş ne de sevdiğim insan mükemmel olmadı, olamadılar. Belki de olmak istemediler. Benim mükemmel olma çabam yetti.

Bundan sonra yaptığım hataları, yanlışları ve doğurduğu sonuçları yazıp, duvarıma asacağım. Her sabah uyandığımda gerçeklerle yüzleşmek çok acı olacak ancak en azından bir daha yaptığımda ne olacağını da göreceğim.