17 Mayıs 2011’de Ünal Aysal NTVSpor’da “Galatasaray’ın yeni teknik direktörü Fatih Terim” dediğinde çok mutlu olmuştum. Çünkü Fatih Terim o süreçte Galatasaray’ı ayağa kaldırabilecek, o ruhu takımımıza ve taraftarımıza yeniden katabilecek tek adamdı. Öyle de oldu. Onun gelişiyle birlikte ligde ve Avrupa’da başarılı sonuçlar aldık, heyecanlandık. Her şeyden önce sahada kısıtlı imkanlarıyla yüksek mücadele gösteren futbolcular vardı. Şampiyon olunmasa bile bu gurur taraftara yetecekti, eminim.
Fatih Terim o zamanlar benim için bir kahramandı. Bir baba gibi görmemem için hiçbir sebep yoktu. Motivasyonum düştüğünde onun takıma yaptığı konuşmaları dinler, ve onun kurduğu takımın oynadığı maçların kliplerini izleyerek cesaret ve moral depolardım. Benim için o saatten sonra Fatih Terim 30 yıl kalsa, 30 yıl başarılı olmasa da olurdu. Çünkü sahada adam gibi mücadele edenleri görmeyi özleyen ben, sırf bu mücadeleyi görmeye de razıydım.
Galatasaray taraftarı Fatih Terim ile tek yürek oldu. O oyundan atıldığında, ceza aldığında tribünde herkes Fatih Terim oldu, oyuncuları yönetti. Bizim yüreklerimiz gerçekten attı onlarla, Fatih Hoca’yla. Gel zaman git zaman yönetim ile hoca arasında yaşanan olumsuzluklar bize de yansıdı. Tedirgin olduk. “Ya giderse?”, “Ya biterse?” diye hep sorduk içimizden. Kimse bunu düşündüğünü yanındaki arkadaşına dahi söylemedi moral bozmamak için ama herkes içinde bu tedirginlikleri yaşadı. Kim haklı ya da kim haksız bunu tartışmak için yazmıyorum bu yazıyı. Neticede bir şekilde Fatih Terim Galatasaray’dan ayrıldı. Birçoğumuzu ağlatarak ayrıldı hem de. Babam gitmiş gibiydi.
Peki Fatih Terim Neden Öldü?
Fatih Terim’in Galatasaraylılığını konuşmak ya da tartışmak bana düşmez. Ne ben onun gibi yıllarca ter dökmüşüm Galatasaray için ne de kaptanlığını yapmışım. Ama işte dokunan, içimi içimi acıtan bir şeyler var.
Fatih Terim’in olduğu 2 sene boyunca hep onun arkasında durdum. Ceza aldığında, hakemler hakkımızı yediğinde ve üstelik bunu bizi salak yerine koyarak yapmaya çalıştıklarında hep hocanın arkasındaydım. Tıpkı diğer taraftarlar gibi. Demirören TFF’sinin şikeyi ve şikeciyi aklama federasyonu olduğunu bildiğimizden her maç onlara karşı da mücadele ettik. Attığımız her gol, kazandığımız her kupa onlara karşı kazandığımız zaferlerin, haklı mücadelemizin birer hediyesiydi. Nitekim bu yöneticilerin Galatasaray düşmanlıklarını Saracoğlu’nda kaldırdığımız şampiyonluk kupasını alırken de görmüş olduk. Yüzlerinin asıklığından belliydi her şey.
Biz Fatih Terim’i hep haklının yanında bildik. Hep dürüst, bileğinin hakkıyla, mücadeleyle, akıttığı terle bildik. Ama şimdi görüyoruz ki Fatih Terim güçlünün yanında. Güç kimdeyse onunla. Yalancının, katilin, şikecinin, şikeyi destekleyenin yanında. Galatasaray’a zarar verenlerin, zarar vermeye devam edenlerin, Türk futboluna en büyük utancı yaşatmış adamların ve bu adamları savunanların yanında. Kısacası benim için “Galatasaraylı Fatih yuvasına dönmüştür.” diyen Galatasaraylı Fatih Terim öldü. Bundan sonra sadece beni artık hiç ama hiç heyecanlandırmayan bir milli takım teknik direktörü olarak bilirim onu.
Gerisi güzel hatıralar, güzel fotoğraflar… Hepsi eskidendi…
Fatih Terim hakkında bir yazı sevgili Sinan Yılmaz’dan geliyor. Yazılarını çok beğenerek okuduğum genç bir spor yazarı. Dilerim bu şekilde devam eder. Yazısı burada: http://www.medyaspor.com/kose-yazilari/trt-nin-terim-aski-ve-sneijder-nefreti-437
Bir Cevap Yazın