İstanbul’u Kim Yönetecek?

Malumunuz yerel seçimler yaklaşıyor. 30 Mart günü ben de oyumu kullanacağım ancak henüz hangi adaya oy vereceğimi belirleyebilmiş değilim. Bu belirsizliğin de en büyük sebebi de adaylar elbette. Hiçbir zaman kötünün iyisine oy verme niyetiyle sandığa gitmedim, gitmek de istemem ancak bu sefer buna mecbur bırakılıyorum gibi geliyor. Ben bir genç olarak temiz sokaklar, alt yapısı sağlam, ulaşımı rahat, konforlu ve hızlı olan, doğal varlıklara, parklara, tarihsel dokuya sahip çıkan bir yönetim anlayışına sahip, rant uğruna şehri şantiye alanına dönmesine göz yummayan başkanı olan bir şehir istiyorum. Bunları istemek benim en doğal hakkım çünkü devletin ve yerel yönetimin bir vatandaş olarak bana sunması gereken yapı bu şekilde olmalı.

Çok kısa olacak şekilde 2 güçlü adayı değerlendirmek istiyorum. Değerlendirmekten ziyade, bu adaylara neden oy vermeyeceğimi açıklamak istiyorum.

Şehri Yönetemeyen Belediye Başkanı

Metrobüs durağındaki kalabalık zaman zaman bu boyutlara ulaşabiliyor.

 

Kadir Topbaş’ın bir İstanbul aşığı olduğunu biliyorum. İstanbul için elinden geleni yaptığının da farkındayım ancak Kadir Topbaş’ın elinden ancak bu kadar gelmesine izin veriliyor. Şehri maalesef ki Kadir Topbaş yönetmiyor. 17 Aralık yolsuzluk operasyonundan da anladığımız üzere, şehirdeki bütün büyük yapılaşmaların onayı Kadir Topbaş’tan ya da belediye meclisinden değil, Başbakan’dan geçiyor. Tek sebep bu da değil. Her gün kullandığım ulaşım araçları, bu araçların kullanılabilirliğe aykırı durakları, şoförlerinin eğitimsizliği, bu araçlarda ve duraklarda uyulması gereken kuralların kural koyucuların personelleri tarafından bile hiçe sayılması, bu araçlara yönelik önerilerin dikkate alınmaması, engellilere ve yaşlılara uygun olmayan durak tasarımları, belediyenin yaptığı pahalı değnekçilik, seçim yaklaşırken belediyedeki farklı kurumların sosyal medya hesaplarından Kadir Topbaş’ı destekleyen tweetler atılması ( buradan görebilirsiniz ) gibi birçok sebep benim mevcut başkanı desteklemeyeceğimin bir göstergesi. Kısacası, şehir yaşam kalitesi yüksek bir şehir değil. Kişi başına düşen yeşil alan miktarı çok çok çok az.

Şehirlerin Halka Açık Yeşil Alan Yüzdeleri Kaynak: sunipeyk.com

 

Toplu ulaşım kaliteli değil. Toplu ulaşımın elemanları eğitimli değil. İstanbul ferah seviyesi yüksek bir şehir olması gerekirken haddinden fazla pahalı ve insanların mutluluk oranı fazlasıyla düşük. İnsanlar saatlerce trafikte mahsur kalıyor ve bu durum artık normalmiş gibi karşılanıyor. 

Aslında İstanbul’un eksiklikleri saymakla bitmiyor. Bunun böyle olmasındaki en büyük pay belediyeye ait. Şehir onların sorumluluğunda. 

Kendi Değişmeden Şehri Değiştirme Çabası

Mustafa Sarıgül diye giriş yapacağım ama gerçekten bunu yaparken bile suratım ekşiyor. Çok umutluydum. Ciddi anlamda bir şeylerin bu şehirde değişeceğini düşündüm ya da buna inanmak istedim, bilmiyorum. Gerek aday olana kadar geçen süreçte yaşananlar, gerekse de aday olduktan sonra yaptığı açıklamalar beni kendisinden ve yaptığı siyasetten fazlasıyla soğuttu. Bir kere her şeyden önce samimi değil. Çok boş açıklamalar, gereksiz vaatler veriyor. 90’ların siyasetçileri gibi davranıyor. Bunu yaparak belli bir kesimden oy toplama gayesinde olabilir ancak mantık terazisinde tarttığınızda altı boş kaldığından boş çekiyor söyledikleri. Şike yaptığı mahkemelerce tescillenen bir yönetici için “Kendisine yapılanlar zulümdür” diyerek mevcut taraftar grubuna şirin görünmek basitliğe kaçmaktır. Adaletten bahseden adamların adalete karşı tavırlar sergilemesini desteklemek ahlaksızlıktır. Tekrar edeyim, ben ciddi anlamda Sarıgül’ün bir şeyler değiştireceğini düşünüyordum ama görüyorum ki kendisi o kirli siyasetin uşağı olmuş. 

Y ve Z kuşağını anlama çabasına girmiyorlar maalesef. Onların hayatlarını kolaylaştıracak adımlar atmıyorlar. Bu adımların atılmaması da ben ve benim gibi birçok insanın kime oy vereceği konusunda kafasının karışmasına neden oluyor.