Oldum olası sevmem hafta sonlarını. Sevemedim bir türlü, olmadı. Ne Cumartesi ne de Pazar yeteri kadar çekici günler değiller benim için. Cumartesi bir nebze daha çok sevdiğim bir gün ama Pazar’ın hiç şansı yok. Pazartesi’ni bile ikisinden daha çok severim, o derece.
Uzun bir süre bu 2 günü neden sevmediğimi, sevemediğimi çözmeye çalıştım. Hani filmlerde, dizilerde görürüz ya, doktorlar insanların psikolojik sorunlarını çözmek için çocukluklarına inerler, ben onu hep makara zannederdim. Sonra sonra birkaç gerçek olayla yüzleşince gerçekten de çocukluktan kalma travmaların ileriki yaşlarda takıntı ve alışkanlık haline geldiğini fark ettim.
Biz büyürken babam hafta içi şehir dışında, hafta sonunda ise evde olurdu. Hafta içi türlü yaramazlıkları yapan ben hep babam geldiğinde ona söylenmekle tehdit edildim. O yüzden Cumartesi sabahlarını beklemek benim için hep gerginlik yaratan bir süreç oldu. Babam kızmazdı, “Ayıp ayıp, hiç yakışıyor mu, üzme anneni.” derdi ama yine de o Cumartesi sabahını beklemek gerginlikti benim için. Bu yüzden sevmedim Cumartesi’yi. Ha bir de Cumartesi dediğimde aklıma Cumartesi Anneleri geliyor. O mevzu başka.
Pazar dediğimde ise çocukluktan aklımda kalan 2 görüntü var. Birincisi kış mevsimine ait. İyice harlanmış bir soba sayesinde sıcak ve boğucu bir salon, sobanın üzerinde suyunun bitmemesi gerektiği tembihlenmiş bir çaydanlık ve odaya güzel koku salan portakal kabukları, sobanın yanındaki koltuklarda kurumayı bekleyen okul üniformam, dışarıda gereksiz bir Çukurova güneşi, TRT’de kovboy filmi ve odayı kısmen kaplamış Tekel 2000 dumanı. Böyle bir Pazar’ı sevmek için çocuktan daha fazlası olmak gerek. İkinci görüntü ise yaz mevsimine ait. Kuzey-Güney cephesi pencereleri karşılıklı açık ve cereyan yapan bir salon, dışarıda Pazar Pazar kafa ütüleyen bir çerçi, o zamanlar en azından bu kadar kaypak olmayan Sabah gazetesi, bulmacası neneme verilmiş Posta gazetesi ve gazeteyi okumaya spor sayfasından başladığı için azar yiyen ben. Tabii o zaman “Okuyoruz işte hepsini amk, başına da gelecez.” diyemezsin, çünkü kızan adam baban. Sıkıyorsa de. Rahmetli ısrarla haber saatinde haber takip etmemi, gündemden uzak olmamamı, gazeteye siyaset haberleri sayfasından başlamamı isterdi. Neyse, uzun lafın kısası böyle bir Pazar’ı sevmek için de çocuktan daha fazlası olmak gerekiyor.
Hafta sonu fobim bu basit hikayeler kaynaklı. Maalesef hiç sevmedim hafta sonlarını. Hatta gazetelerin hafta sonu eklerini de hiç samimi bulmamışımdır. Hafta sonları benim için bir tatil kavramı taşımadılar. O yüzden hiç “Thanks God, It’s Friday” demedim mesela. Hatta Pazartesi sendromum bile olmadı. Belki de iyi tarafı budur, kim bilir?
Berkan ,
Çok keyifli yazıydı ,
eline/yüreğine sağlık
Teşekkür ederim Hakan’cım 🙂